Ahsen-i Muhsin
“Rabbenâ âtinâ fid dünyâ haseneten ve fil âhirati haseneten ve ginâ azâben nâr.”
IŞIK, Zafer (2009) *
Söz bittiğinde, SÖZ lisanından konuşarak, sonsuzluğun sahibine sarılmakla hâlet-i ruhiyemiz ancak izhar olabilmektedir.
365 gün içerisine nasıl Kadir gizlenmiş ise; insanlar içerisinde de Allah dostları öyle gizlenmiştir. Mâşukların bazıları bildirilmiş fakat âşıklar saklanmıştır. Bunun maksadı “Her gördüğünü Hızır; her geceyi Kadir bil!” kaidesini tatbik ettirebilmek içindir.
Bir Allah dostu mekân-ı ilahiye'ye intikal ettiğinde, cümle mevcûdat zahir varlığı ile istifâde edemeyecek olmasından dolayı ağlar. Yıldızların feryâdı ile çınlar kâinat, dağlar heybetlerinden utanır, çiçekler âşıkların nazarına muhtâciyetlerinden figân eder. Bizler de bu vücud dairesi dahilinde mürekkep olunduğumuzdan, bu melâli kalbimizin en mahrem huzurunda hissetmekteyiz.
Eskiler “güzelliğin şükrü iffettir” der. Varlığı ile mâsivânın şerefyâb olduğu Muhsin Bey'in şükrünü ise, dâvâsına sadâkat ile tatbik etmemiz icâp eder. İnsan ne ile insandır? Sualine cevaplardan biri: “Dâvâsı ile insandır” demeli ve hatta bundan yoksunluk hâli -SÖZ'de belirtildiği gibi- hayvandan daha aşağılık bir derekede yer bulabileceğinden dolayı da ibret almalıyız. Bu dünyada hakk bir dâvâ sahibi olmak, sanıldığı gibi bu dünyayı ilgilendiren bir mesele değildir. Dâvâ sahibi bir duruşun mânâsı, “Elestü bi rabbiküm?” sualine karşılık gelen “Belâ”nın idrak ve feraseti ile dillenmesidir.
Muhsin Bey'in firâkından, yalnız fasih dâvâsı ile haşrolan yoldaşlarının boğazları kördüğümlenmedi. Tıpkı Cenâb-ı Mevlânâ'nın vuslatında zuhur ettiği gibi, yetmiş iki milletin “Ah!” nidâsı yükselebilmektedir. Büyük Birlik Dâvâ'sı da Muhsin Bey'in vuslatı ile âyân olmuştur. Bu birliğin esbâbının ne siyâsî ne de fikrî bir menşe'e sahip olmaması, tek dişi kalmış canavarın bizi aşağılık kompleksi ile terbiye etme çabalarından hâlâ kurtulabileceğimiz müktesebâtı sağlamış, Türk'ün Var! Olduğu fikrini ve zikrini yeniden “Belâ” demeyip eşrefiyetini zûl eden kavimlere bildirilebilmesini mümkün kılmıştır.
Bu millet kendi romantiklerini başa geçirmemiş olabilir, ama Behlül Dânâ'larını hep baştâcı etmiştir. Bir gün dâvânın icrâsına vasıl olduğumuzda, pişmanlık yerine şükür ile yâd edeceğimiz bilinmelidir. Çünkü o hâle ulaşabilmemiz ancak Muhsin Bey gibi sebat gösterebilen, erlerin ve hatunların birikimine mecburdur, borçludur.
Devlet Bey'in -benim idrâkım haricinde- söylemiş olduğu “demokrasi şehidi” lafına katılmamam mümkün değil. Ne yazıktır ki hakîkatte var olmayan bir sisteme kurban verdik. At izi ile it izinin birbirine girmiş kardaki izlerinden, çağdaşlığa kavuşacağız avuntusu ile, bilene de bilmeyene de verilmiş bir takip hevesi, kılavuzu kargadan hallice olan demokrasi, yiğitleri oyalamakta ve kalleşçe canlarını almaktan başka neye yaramıştır?
Millet irâdesine olan saygı, kişilerin kendi irâdelerini tercih etmeleri koşulu ile duyulması gülünçtür. Ne Allâh'ı ne Vatan'ı ne de Hürriyet'imizi kimsenin irâdesine ve tedbirine borçlu değiliz, bize bunlar Muhsinler aracılığı ile İhsan edilmiştir. Onlardan koparmaya çalışacak olanların karşısında karlar altında dahi cayır cayır yanacak Muhsinler tükenmeyecektir.
Kaht-ı rical devirlerinde yiğit yitirmek ne büyük hüzün. Bunu yüreğinde acı, şuurunda titreme ile yaşayabilene ne mutlu. Ne mutlu sıcak odaları zehir olanlara, sobaların üzerinde pişen kestânelere dokunamayanlara...
Allâh'a ısmarladık, ahsen-i Muhsin
“Ölen hayvan imiş, Âşıklar ölmez”
Fotoğraf: Zafer IŞIK tarafından çekilen 31.03.2009 tarihinde Kocatepe Camii'nden başlayan geçit töreninden bir kare.
* Işık, Zafer (2009, Nisan). Ahsen-i Muhsin. Haber 10 Sitesi
** Fotoğraf (Kapak): Işık, Zafer (19.04.2008). Ankara Ticaret Odası, Ankara